![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
Bülent Somay E. Selahattin Karakas Gülay Göktürk Mehmet Altan Mehmet Y. Yılmaz Rahim Er Şahin Alpay Taha Akyol -1 Taha Akyol -2 AHMET TEZCAN BAŞÖRTÜSÜNÜ KİM İDEOLOJİK MESELE YAPTI BABA? Anadolu kadını başını bağlar,evet,fakat niçin bağlar,dinin öyle emrettiğine inandığı için. Anadolu`lu kadınla üniversiteli genç kızın başlarını bağlama gerekçeleri aynı. Tek fark Anadolu kadın evinde oturur; diğerleri üniversiteye gider,okur,kariyer sahibi olur,iş hayatına atılır. Asıl sorun işte burada. Yapılmak istenilen başörtülü dindar kızları cahil bırakmak ,bu yol ile toplum ve çağ dışına itmektir. İnanıyorum diye kadına bilime giden yolları kapatmak ,onu toplumdan soyutlamak, daha doğrusu insanlıktan çıkarmak ve ortaçağın derebeyi mantığı ile köle muamelesi yapmak... Anadolulu okumamış kadının elbette başını örtmesine kimse bir şey demez. Hele o kadın üniversiteye girmeye bir kalksın bakalım. O zaman neler olacak !
TÜRBAN 'Türban' derken aslında hep birlikte tesettürü kastediyoruz; ama adını koymuyoruz ki onu yasaklamaya
çalışanlar Kur'an-ı Kerim'in lafzıyla çelişkiye düşmek durumunda kalmasın. Dolayısıyla, 1980 sonrası
Türkiye'sinde 'Türban'ın sözlük anlamı 'Tesettür'dür.
Böyle kurulmuş bir 'türban' tartışmasına katıldığımızda, efendisini seçme mücadelesi veren köleden bir adım bile önde olamayacağız. Hayatımızın sınırlarını kimin hangi yasaklarla çizeceği bizi neden bu kadar ilgilendirsin ki?
BAŞÖRTÜSÜ VE LAİKLİK Başörtüsünün üniversitelerde bu şekilde yasaklanmasını isteyenler, devletimizin temel ilkelerinden biri olan laikliğin, dolayısıyla da Cumhuriyet'in tehdit altında olmasını bu kararlarına gerekçe olarak göstermektedir. Başörtüsü taktığı için okullara alınmayan öğrenciler bu milletin çocuklarıdır... Laikliğin esas alındığı bir düzende, hiç kimseye 'dinin gereği budur' diye devlet eliyle baskı yapılamaz, müeyyide uygulanamaz. Bu anlamıyla gerçek laiklik elbette ki korunması gereken temel devlet ilkelerinden birisidir. Din ve vicdan hürriyeti inanç ve ibadet hürriyetini de kapsamaktadır. Din ve vicdan hürriyetinin bulunduğu ülkelerde insanlar inançlarının gereğini serbestçe yerine getirilmelidir. Nitekim Atatürk şöyle diyor: 'Laiklik, yalnız din ve dünya işlerinin birbirinden ayrılması demek değildir. Tüm yurttaşların vicdan, ibadet ve din özgürlüğü de demektir.' Yüksek öğrenim görmek insan haklarının bir parçasıdır. Kabiliyeti olan herkes bu haktan yararlanmalıdır. İnancı gereği başını örten bir kimsenin bu hakkı elinden alınıyorsa, bu ülkede din ve vicdan hürriyeti ve yüksek öğrenim görme hürriyeti kısıtlanıyor demektir. Böylesi uygulamalar, laikliğin toplumumuza sağlayacağı uzlaşma, hoşgörü ortamı, toplumsal bütünleşme gibi faydaları da tehlikeye düşecektir. Başını örten kızlarımızı Türkiye Cumhuriyeti'nin düşmanları gibi görmek son derece yanlıştır. İçlerinde bazı örgütlerin pençesine düşmüş olanlar olabilir. Devletin görevi bunları bulup ayıklamaktır. YÖK,kararını yeniden gözden geçirmelidir. Çocuklarımızı cumhuriyet ve inançları arsındaki bir seçime zorlamamalıyız. Cumhuriyet için esas tehlike bu seçimden kaynaklanır.
BAŞI AÇIKLAR Salı günü İstanbul Üniversitesi önünde gerçekleşen dayanışmayı; başörtüsüyle, özgür saçlısıyla, sakallısıyla sakalsızıyla, sağcısıyla solcusuyla bir ağızdan 'Yasaksız Üniversite' diye bağırışını izlerken bir ümit kapladı içimi; 'Acaba' dedim, 'acaba artık yasaksızlığın bir bütün olduğunu anlayabilme olgunluğuna geldi mi gençlerimiz?'... Yılardır üniversite kapılarında yaşanan türban trajedilerine birinci elden tanık olmak, türban yasağının acımasızlığını gözleriyle görmek, sınavda kopya aldığı kopya verdiği can ciğer arkadaşının yaka paça sınıftan çıkarılışını izlemek, onları büyüklerden daha çabuk olgunlaştırmış ve çifte standardın utancını daha derinden hissetmelerine yol açmış olabilir.
YABANCILAŞARAK SORUN ÇÖZÜLÜR MÜ? Neredeyse "irticasız bir bardak su" bile içemez hale gelirken, Amerikan yönetiminin eğilimlerini
yakından izleyen Yasemin Çongar, Pazartesi günü "Washington'a göre Türkiye'nin eğilmesi gereken
öncelikleri" şöyle sıralıyordu:
..... Türkiye`de kamu otoritesi hayatın her alanında tek tip düşünen ,tek tip davranan ve tek tip giyinen bir vatandaş görmek istiyor. Buna karşı çıkmazsak üniversiteye bile yakında üniformayla gitmek zorunda kalacağız.
KILIK KIYAFETLE DEĞİL ATEŞLE OYNUYORSUNUZ... 21. Yüzyıla girerken makam mevki unvan sahibi bir takım kişiler eliyle Türkiye'de eğitim katliamları işleniyor. Bir genci öldürmekle onun geleceğini karartmak arasında fazla bir fark yok. Bırakınız orta dereceli okullarda da üniversitelerde de herkes giyim tercihini kendisi yapsın... Okumak isteyenlere şu yapılanlar reva mı? Nerede kaldı çağdaşlık medeniyet ve ilericilik?!!...
YİNE BAŞÖRTÜSÜ Bu ülkede başörtüsü mağduru olan kızlarımız ve kadınlarımız inançları gereği örtünmektedirler; başkaları ne derlerse desinler, nasıl inanırlarsa inansınlar bunlar "kadınların elleri, yüzleri ve ayakları dışında kalan vücutlarının, uygun giysilerle örtülmesinin farz, açılmasının haram olduğuna" inanmaktadırlar. Bu davranışların arkasında hiçbir maddi ve siyasi beklentileri olmadığı halde inançları uğruna işkencelere katlanmakta , mahrumiyetleri göze almaktadırlar. İnsanları inançmı, ekmekmi, inançmı tahsilmi, inançmı memuriyet mi?" şeklinde ikilemler karşısında bırakan, bir kısım inananlara zihin ve ruh burkuntuları yaşatan, bunalımlar doğuran düzenlemeler, tasarruflar, dayatmalar çağdaş olamaz, hukuk ve demokrasi adına savunulamaz. Meselenin dini cephesine gelelim: İnsan haklarına ve özellikle çağdaş din ve vicdan hürriyeti anlayışına göre "kişinin inancı esastır,
onun herhangi bir standarda göre sahih olup olmadığını sorgulamak hiçbir şahsın haddi ve hakkı değildir.
"Kişi öküze de tapsa bu bir inançtır ve ibadettir, devlet ve hukuk buna saygı göstermekle yükümlüdür.
Bu hürriyet ancak kamu düzeni, genel sağlık, ülkenin bütünlüğü, hakların çiğnenmesi suça teşvik gibi
kriterlerle sınırlanabilir. Ülkemizde başlarını örten kadınlarımız ve kızlarımız sahih İslam inancına
göre örtünmektedirler, bu örtünmenin hiçbir kimseye ve şeye zararı yoktur.
BAŞÖRTÜSÜ "REJİMİ" Princeton Üniversitesi kampüsünde dolaşırken seyrek de olsa başörtülü kız öğrencilere rastladığım zaman düşünmeden edemiyorum: Başörtüsünün Türkiye'de sorun haline getirilmesini anlamak kolay değil. Ama mümkün, çünkü Türkiye'de (hükümetlere değil ama) devlete egemen olan belirli bir laiklik anlayışına göre, (kimi Müslümanların dinin gereği saydıkları) başörtüsü, devleti din esaslarına dayandırmak isteyen siyasi akımın ("irtica"nın) "siyasi üniforması". Bunun için üniversitede okuyan kız öğrencilerin başörtüsü takmaları (ilginçtir, okullarda din eğitimini zorunlu hale getiren!) 12 Eylül askeri yönetiminden bu yana sürekli yasaklanmak istenmekte. Daha ilginç olanı: Türkiye'de kız ve kadınların üniversitelerde veya başka herhangi bir yerde başörtüsü
takmalarını yasaklayan, her hangi bir dönemde çıkarılmış bir yasa bulunmuyor.
Gülünç olmuyor muyuz? Bir demokraside üniversitelerde nasıl giyinileceği nasıl düzenleme konusu olabilir? Başörtüsü yasaklanarak muhafazakar ailelerden gelen bir kısım genç kızların yüksek öğrenim olanağından dışlanacağı görülemiyor mu? Başörtüsünün dini inanç gereği değil, "siyasal üniforma" niyetiyle giyildiğine nasıl karar verilebilir? Bu konuda zıtlaşarak, başörtüsünün gerçekten "siyasal üniforma" haline gelmesi tehlikesini arttıranlar asıl radikal laiklik yanlıları olmuyor mu?
BAŞÖRTÜSÜ Prof. Elizabeth Özdalga, saygın akademisyen bir sosyologdur. Son 10 yıldır "din sosyolojisi" üzerinde
çalışıyor.
Bilimsel düşüncenin birinci özelliği zaten metod endişesidir! Prof. Özdalga bilimin etik ilkelerini de hatırlatıyor; araştırılan konuda adaletli davranmak:
"Öncelikle bu bir adalet meselesidir. Bu kadar uzun zamandan beri sert bir şekilde yanlış yorumlanmış
bu genç kızlara kendilerini anlatma şansı vermek gerekir..."(sf.49)
İnsani açıdan aşağıladığımız bu kızların onuru yok mu? "İnsan onuru"nu dikkate almayacaksak bile, Elizabeth Hanım, Türkiye`deki islamcılığın araplardakinden çok farklı olduğunu anlatarak, Türkiye`nin büyük şansını vurguluyor: "Sosyal entegrasyon ve karşılıklı anlayış..." "Başörtülü genç kızları okul kapısından geri çevirip aşağılamakla onların laik topluma entegre olmaları sürecini sabote ettiğimizi farkedemeyecek kadar sosyal bilim zihniyetinden yoksunluk vahimdir!"
BAŞÖRTÜSÜ.. Yüksek Mahkeme'nin, bireysel liberal hürriyetlerden ziyade 'devlet' otoritesini yücelten laiklik anlayışının bir sonucu, başörtüsü konusunda ortaya çıkmaktadır: 'Kişileri başını örtmeye zorlamak...ayrılıklar yaratacaktır ve laiklik tehlikeye düşecektir...' Doğru ama mahkeme bir tek bile 'başını örtmeye zorlama' örneği vermiyor. Aksine, üniversite gibi birinci işlevi bilim olan kurumlarda bile başını açmaları için 'zorlama' yapılmaktadır. Hele başörtülü kızların üniversitede laik öğrenim görebilmeleri özgürlüğünü savunmanın bile laikliğe aykırı bir kanıt gibi değerlendirilmiş olması, hukukun temel kavramlarından 'hak isteme hürriyeti' ilkesine kesinlikle aykırıdır. |
|
Ana Sayfa |