Ana Sayfa

Biz Kimiz?
Kronoloji
Hukuki Durum
Basın Ne Dedi
Albüm
Protesto İçin
Linkler
BASIN NE DEDİ?
Ahmet Tezcan
Bülent Somay
E. Selahattin Karakas
Gülay Göktürk
Mehmet Altan
Mehmet Y. Yılmaz
Rahim Er
Şahin Alpay
Taha Akyol -1
Taha Akyol -2

AHMET TEZCAN
Mart 1998-Akşam

BAŞÖRTÜSÜNÜ KİM İDEOLOJİK MESELE YAPTI BABA?

Anadolu kadını başını bağlar,evet,fakat niçin bağlar,dinin öyle emrettiğine inandığı için. Anadolu`lu kadınla üniversiteli genç kızın başlarını bağlama gerekçeleri aynı. Tek fark Anadolu kadın evinde oturur; diğerleri üniversiteye gider,okur,kariyer sahibi olur,iş hayatına atılır. Asıl sorun işte burada. Yapılmak istenilen başörtülü dindar kızları cahil bırakmak ,bu yol ile toplum ve çağ dışına itmektir. İnanıyorum diye kadına bilime giden yolları kapatmak ,onu toplumdan soyutlamak, daha doğrusu insanlıktan çıkarmak ve ortaçağın derebeyi mantığı ile köle muamelesi yapmak...

Anadolulu okumamış kadının elbette başını örtmesine kimse bir şey demez. Hele o kadın üniversiteye girmeye bir kalksın bakalım. O zaman neler olacak !



BÜLENT SOMAY
26.03.1998-Radikal

TÜRBAN

'Türban' derken aslında hep birlikte tesettürü kastediyoruz; ama adını koymuyoruz ki onu yasaklamaya çalışanlar Kur'an-ı Kerim'in lafzıyla çelişkiye düşmek durumunda kalmasın. Dolayısıyla, 1980 sonrası Türkiye'sinde 'Türban'ın sözlük anlamı 'Tesettür'dür.
.....
Siz 'türban yasakçıları', 'açılma yasakçılarından' daha özgürlükçü filan değilsiniz ki. En az onlar kadar otoriter, onlar kadar pederşahisiniz. Açılma özgürlüğünü savunmak aklınıza bile gelmez, değil mi? Kadınların ailelerine başkaldırma özgürlüğünü savunsanız, yarın size de baş kaldırılacağını bilirsiniz. O yüzden yasağa yasakla cevap verebilirsiniz ancak. Kadının aile ve devlet arasında sıkıştığı gerçeğini unutturmak için, 'Türban' meselesini 'Siyasal İslam/devlet' ya da 'mürteci/laik' kutupları arasında bir tartışmaymış gibi sunarsınız bize.

Böyle kurulmuş bir 'türban' tartışmasına katıldığımızda, efendisini seçme mücadelesi veren köleden bir adım bile önde olamayacağız. Hayatımızın sınırlarını kimin hangi yasaklarla çizeceği bizi neden bu kadar ilgilendirsin ki?



E. SELAHATTİN KARAKAŞ
25.02.1998-Gözcü

BAŞÖRTÜSÜ VE LAİKLİK

Başörtüsünün üniversitelerde bu şekilde yasaklanmasını isteyenler, devletimizin temel ilkelerinden biri olan laikliğin, dolayısıyla da Cumhuriyet'in tehdit altında olmasını bu kararlarına gerekçe olarak göstermektedir.

Başörtüsü taktığı için okullara alınmayan öğrenciler bu milletin çocuklarıdır...

Laikliğin esas alındığı bir düzende, hiç kimseye 'dinin gereği budur' diye devlet eliyle baskı yapılamaz, müeyyide uygulanamaz. Bu anlamıyla gerçek laiklik elbette ki korunması gereken temel devlet ilkelerinden birisidir.

Din ve vicdan hürriyeti inanç ve ibadet hürriyetini de kapsamaktadır. Din ve vicdan hürriyetinin bulunduğu ülkelerde insanlar inançlarının gereğini serbestçe yerine getirilmelidir. Nitekim Atatürk şöyle diyor:

'Laiklik, yalnız din ve dünya işlerinin birbirinden ayrılması demek değildir. Tüm yurttaşların vicdan, ibadet ve din özgürlüğü de demektir.'

Yüksek öğrenim görmek insan haklarının bir parçasıdır. Kabiliyeti olan herkes bu haktan yararlanmalıdır. İnancı gereği başını örten bir kimsenin bu hakkı elinden alınıyorsa, bu ülkede din ve vicdan hürriyeti ve yüksek öğrenim görme hürriyeti kısıtlanıyor demektir.

Böylesi uygulamalar, laikliğin toplumumuza sağlayacağı uzlaşma, hoşgörü ortamı, toplumsal bütünleşme gibi faydaları da tehlikeye düşecektir. Başını örten kızlarımızı Türkiye Cumhuriyeti'nin düşmanları gibi görmek son derece yanlıştır. İçlerinde bazı örgütlerin pençesine düşmüş olanlar olabilir. Devletin görevi bunları bulup ayıklamaktır.

YÖK,kararını yeniden gözden geçirmelidir. Çocuklarımızı cumhuriyet ve inançları arsındaki bir seçime zorlamamalıyız. Cumhuriyet için esas tehlike bu seçimden kaynaklanır.



GÜLAY GÖKTÜRK
26.02.1998-Yeni Yüzyıl

BAŞI AÇIKLAR

Salı günü İstanbul Üniversitesi önünde gerçekleşen dayanışmayı; başörtüsüyle, özgür saçlısıyla, sakallısıyla sakalsızıyla, sağcısıyla solcusuyla bir ağızdan 'Yasaksız Üniversite' diye bağırışını izlerken bir ümit kapladı içimi; 'Acaba' dedim, 'acaba artık yasaksızlığın bir bütün olduğunu anlayabilme olgunluğuna geldi mi gençlerimiz?'...

Yılardır üniversite kapılarında yaşanan türban trajedilerine birinci elden tanık olmak, türban yasağının acımasızlığını gözleriyle görmek, sınavda kopya aldığı kopya verdiği can ciğer arkadaşının yaka paça sınıftan çıkarılışını izlemek, onları büyüklerden daha çabuk olgunlaştırmış ve çifte standardın utancını daha derinden hissetmelerine yol açmış olabilir.



MEHMET ALTAN
28.03.1998-Sabah

YABANCILAŞARAK SORUN ÇÖZÜLÜR MÜ?

Neredeyse "irticasız bir bardak su" bile içemez hale gelirken, Amerikan yönetiminin eğilimlerini yakından izleyen Yasemin Çongar, Pazartesi günü "Washington'a göre Türkiye'nin eğilmesi gereken öncelikleri" şöyle sıralıyordu:
.....
İnsan hakları reformu ve fikir-ifade-örgütlenme özgürlüğünü güvence altına alacak demokratikleşme adımları.
.....
Türban konusunun hassasiyeti ABD'de algılanıyor. Ordu emriyle getirilecek ve siyasi desteği olmayacak bir türban yasağının tehlikeleri üzerinde duruluyor. Tehlikelerin başında, kendisini 'bastırılmış, küstürülmüş ve kışkırtılmış' hissedebilecek, dindar tabanın, merkez partilerin iyice terk etmesi geliyor. Öte yandan, devlete karşı genel bir toplumsal hareketliliğe ihtimal verilmese de, 'türban yasağını' malzeme yapabilecek İslami şiddet gruplarının ortaya çıkması mümkün görünüyor. Bir de tabii, Amerikan siyasi bilinci, türban takmayı da, takmamayı da 'eşit' biçimde değerli ve demokratik birer hak sayıyor.



MEHMET Y. YILMAZ
Mart 1998-Radikal

.....
Yetişkin bir insanın en doğal haklarından birisi nasıl giyineceğine kendisinin karar vermesidir. İsteyen kendi inanışları doğrultusunda istediği kılığı tercih edebilir.
.....
Kişisel özgürlüklerin kullanımında sonuna kadar direnmek zorundayız.

Türkiye`de kamu otoritesi hayatın her alanında tek tip düşünen ,tek tip davranan ve tek tip giyinen bir vatandaş görmek istiyor. Buna karşı çıkmazsak üniversiteye bile yakında üniformayla gitmek zorunda kalacağız.



RAHİM ER
25.02.1998-Türkiye

KILIK KIYAFETLE DEĞİL ATEŞLE OYNUYORSUNUZ...

21. Yüzyıla girerken makam mevki unvan sahibi bir takım kişiler eliyle Türkiye'de eğitim katliamları işleniyor.

Bir genci öldürmekle onun geleceğini karartmak arasında fazla bir fark yok.

Bırakınız orta dereceli okullarda da üniversitelerde de herkes giyim tercihini kendisi yapsın...

Okumak isteyenlere şu yapılanlar reva mı?

Nerede kaldı çağdaşlık medeniyet ve ilericilik?!!...



HAYREDDİN KARAMAN
22.02.1998-Yeni Şafak

YİNE BAŞÖRTÜSÜ

Bu ülkede başörtüsü mağduru olan kızlarımız ve kadınlarımız inançları gereği örtünmektedirler; başkaları ne derlerse desinler, nasıl inanırlarsa inansınlar bunlar "kadınların elleri, yüzleri ve ayakları dışında kalan vücutlarının, uygun giysilerle örtülmesinin farz, açılmasının haram olduğuna" inanmaktadırlar. Bu davranışların arkasında hiçbir maddi ve siyasi beklentileri olmadığı halde inançları uğruna işkencelere katlanmakta , mahrumiyetleri göze almaktadırlar. İnsanları inançmı, ekmekmi, inançmı tahsilmi, inançmı memuriyet mi?" şeklinde ikilemler karşısında bırakan, bir kısım inananlara zihin ve ruh burkuntuları yaşatan, bunalımlar doğuran düzenlemeler, tasarruflar, dayatmalar çağdaş olamaz, hukuk ve demokrasi adına savunulamaz.

Meselenin dini cephesine gelelim:

İnsan haklarına ve özellikle çağdaş din ve vicdan hürriyeti anlayışına göre "kişinin inancı esastır, onun herhangi bir standarda göre sahih olup olmadığını sorgulamak hiçbir şahsın haddi ve hakkı değildir. "Kişi öküze de tapsa bu bir inançtır ve ibadettir, devlet ve hukuk buna saygı göstermekle yükümlüdür. Bu hürriyet ancak kamu düzeni, genel sağlık, ülkenin bütünlüğü, hakların çiğnenmesi suça teşvik gibi kriterlerle sınırlanabilir. Ülkemizde başlarını örten kadınlarımız ve kızlarımız sahih İslam inancına göre örtünmektedirler, bu örtünmenin hiçbir kimseye ve şeye zararı yoktur.
.....
Bu kadınlarımız ve kızlarımız açılmaya zorlanırsa ya işlerinden ve tahsillerinden olacaklardır, yahutta dinlerine aykırı davranma psikolojisine girecek, bunalımlar geçirecek, olumsuz duygular ve tavırlar edineceklerdir.



ŞAHİN ALPAY

BAŞÖRTÜSÜ "REJİMİ"

Princeton Üniversitesi kampüsünde dolaşırken seyrek de olsa başörtülü kız öğrencilere rastladığım zaman düşünmeden edemiyorum: Başörtüsünün Türkiye'de sorun haline getirilmesini anlamak kolay değil. Ama mümkün, çünkü Türkiye'de (hükümetlere değil ama) devlete egemen olan belirli bir laiklik anlayışına göre, (kimi Müslümanların dinin gereği saydıkları) başörtüsü, devleti din esaslarına dayandırmak isteyen siyasi akımın ("irtica"nın) "siyasi üniforması". Bunun için üniversitede okuyan kız öğrencilerin başörtüsü takmaları (ilginçtir, okullarda din eğitimini zorunlu hale getiren!) 12 Eylül askeri yönetiminden bu yana sürekli yasaklanmak istenmekte.

Daha ilginç olanı: Türkiye'de kız ve kadınların üniversitelerde veya başka herhangi bir yerde başörtüsü takmalarını yasaklayan, her hangi bir dönemde çıkarılmış bir yasa bulunmuyor.
.....
En son olarak; İstanbul Üniversitesi'nin radikal laik yeni rektörü Kemal Alemdaroğlu'nun başörtüsünü yasaklama kararı ve hemen sonra bunu ertelemesi; YÖK'ün radikal laik rektörü Kemal Gürüz'ün başörtüsünü bütün üniversitelerde men kararı ve hemen sonra başörtüsünü "okuldan kovulma değil, disiplin cezası" konusu haline getiren kararı...

Gülünç olmuyor muyuz? Bir demokraside üniversitelerde nasıl giyinileceği nasıl düzenleme konusu olabilir? Başörtüsü yasaklanarak muhafazakar ailelerden gelen bir kısım genç kızların yüksek öğrenim olanağından dışlanacağı görülemiyor mu? Başörtüsünün dini inanç gereği değil, "siyasal üniforma" niyetiyle giyildiğine nasıl karar verilebilir? Bu konuda zıtlaşarak, başörtüsünün gerçekten "siyasal üniforma" haline gelmesi tehlikesini arttıranlar asıl radikal laiklik yanlıları olmuyor mu?



TAHA AKYOL
22.02.1998-Milliyet

BAŞÖRTÜSÜ

Prof. Elizabeth Özdalga, saygın akademisyen bir sosyologdur. Son 10 yıldır "din sosyolojisi" üzerinde çalışıyor.
.....
Batılı bilim kafası hemen belli oluyor: Elizabeth Hanım, önce, başörtü konusuna hangi metotla yaklaştığını anlatıyor: "Hermeneutic"(yorumbilimsel) yaklaşım...

Bilimsel düşüncenin birinci özelliği zaten metod endişesidir!

Prof. Özdalga bilimin etik ilkelerini de hatırlatıyor; araştırılan konuda adaletli davranmak: "Öncelikle bu bir adalet meselesidir. Bu kadar uzun zamandan beri sert bir şekilde yanlış yorumlanmış bu genç kızlara kendilerini anlatma şansı vermek gerekir..."(sf.49)
.....
Batılı bilim zihniyetine sahip Bayan Özdalga "İslami bir simge olan başörtüsünün" ardındaki sosyolojik ve psikolojik faktörleri araştırıyor: Başörtüsünü çıkarmamak için direnirken, bu kızlar İslami bir rejim için odaklanmıyorlar, aslında, kişisel özgürlüklerini, onurlarını, mesleki hırslarını savunuyorlar!(sf.89)

İnsani açıdan aşağıladığımız bu kızların onuru yok mu? "İnsan onuru"nu dikkate almayacaksak bile, Elizabeth Hanım, Türkiye`deki islamcılığın araplardakinden çok farklı olduğunu anlatarak, Türkiye`nin büyük şansını vurguluyor:

"Sosyal entegrasyon ve karşılıklı anlayış..."

"Başörtülü genç kızları okul kapısından geri çevirip aşağılamakla onların laik topluma entegre olmaları sürecini sabote ettiğimizi farkedemeyecek kadar sosyal bilim zihniyetinden yoksunluk vahimdir!"



TAHA AKYOL
24.02.1998-Milliyet

BAŞÖRTÜSÜ..

Yüksek Mahkeme'nin, bireysel liberal hürriyetlerden ziyade 'devlet' otoritesini yücelten laiklik anlayışının bir sonucu, başörtüsü konusunda ortaya çıkmaktadır:

'Kişileri başını örtmeye zorlamak...ayrılıklar yaratacaktır ve laiklik tehlikeye düşecektir...'

Doğru ama mahkeme bir tek bile 'başını örtmeye zorlama' örneği vermiyor. Aksine, üniversite gibi birinci işlevi bilim olan kurumlarda bile başını açmaları için 'zorlama' yapılmaktadır.

Hele başörtülü kızların üniversitede laik öğrenim görebilmeleri özgürlüğünü savunmanın bile laikliğe aykırı bir kanıt gibi değerlendirilmiş olması, hukukun temel kavramlarından 'hak isteme hürriyeti' ilkesine kesinlikle aykırıdır.



Ana Sayfa